Pazartesi, Ocak 30

Babacık Seni Seviyorum Diyor Ama Hiç İnanasım Gelmiyor!

  Babam evinde bana oda yaptırmaya karar verdi, aslında bu bahanelerden biri. Asıl amacı evi baştan aşağı şöyle bir düzenlemek. İşte Kasım ayında başladı bu ev işlerine, o zamandan beri de yüzünü gören cennetlik. Çok özledik birbirimizi falan derken cumartesi günü aldı beni.
  Babamın bir arkadaşı var, daha doğrusu o öyle diyor ama ben bu kadın neyin nesi çözemiyorum. Eski aile dostları derler ya öyle bir şey. Annem nefret eder o kadından, adını tesadüfen duyduğunda dahi delirecek gibi olur. ‘O kadın yüzünden boşandık biz’ der. Aslında babam da kabul ediyor bunu. Ama daha farklı bir bakış açısıyla. Onun dediğine göre annemle babam bu kadınla kocasının yaşam tarzına uyum sağlamaya çalışmışlar ama bunu başaramamışlar, abimde ölünce hayatları altüst olmuş vs. Hayır, madem boşanmanızın sebebi abimin ölmüş olması o zaman benim ne işim var burada dimi? Hani, küçük olsam şu leylek hikayesine bağlıycam olayı ama yemiyor işte.(Not: Abim ben doğmadan bir önceki yıl ölmüş.)
  Her neyse, işte bu kadın ben ona Cadı demek istiyorum, bir şekilde ailemin boşanmasında rol oynamış ve şimdide babamın en iyi arkadaşı(!). Çocukluğum boyunca babam beni bu kadının yanına zorla götürüp durmuştur, büyüyünce istemiyorum dedim bırakır gibi oldu ama asla hayatımdan çıkartamadım. Baktım bu yüzden babamla aram kötü oluyor, kafaya takma dedim, koca koca adamlar sana ne. Ah işte hayatımın hatasını yaptığımı nerden bileyim, artık her buluşmamızda bu kadın yanımızda. İma mı etmedim, açık açık söylemedim mi, hepsini yaptım. Sonunda yine uzak tutmaya başladı benden. Ta ki bu cumartesiye kadar. Güzel güzel sarıldım babama, tam arabaya binicem bir baktım bu Cadı oturuyor ön tarafta, güzel güzel sarayına kurulur gibi. Bende geçtim arka tarafa, orada da yeni halılar var, zar zor sığdım zaten, saydırıyorum içimden.  Ama çaktırır mıyım, çaktırsam babamla aram açılacak. Annem, annemin ailesi hep derki babanla kavga et, yine de konuşma onunla.  İyi de bu plan madem bu kadar iyiydi, 17 yıl önce neden annem bu işi beceremedi? Hem elli yaşına gelmiş adama oturupta ahlak dersimi veriyim, belli ki kadına çok önem veriyor, karısını çocuğunu bu uğurda bıraktığına göre. Kimse kusura bakmasın ben babamı hak etmese de kaybetmeyi göze alamıyorum.
  Gittik eve, kadınla sohbet falan da ediyorum bakma ama içimden ana avrat... Biliyorum, biliyorum bana hiç yakışmıyor ama elimde değil işte. Eve geldik, görün bir evi, harabe. Her yer dağınık, boya kokusu var. Cadı başladı orayı burayı düzenlemeye, babam ‘ben açım’ diyo. Başladı bunlar kavga etmeye. Beni bir görün zevkten dört köşe ama çaktırır mıyım hiç. Üzülüyor numarası yapıyorum bir güzel. Babam dedi ki git şunu( tamam, o aslında Cadı teyzeni dedi) çağır. Gittim kadının yanına, baktım babamda duyabilecek mesafede , takındım şöyle afillisinden duygusal bir ton.
Ben:  Beni üzüyorsunuz ama. Şimdi biner giderim otobüse. Uğraşamam sizinle.
O: Olur mu öyle şey. Ben seni üzmek ister miyim? Ben giderim şimdi.  (Ve evet, istediğim etkiyi yaratıyorum.)
Ben: Ne gerek var şimdi? Binip gidiyorum, sizin kavganızın arasında kalmak fala istemiyorum. (En ağdalı ses tonumla)
O: Yok canım olur mu öyle şey? Senin evin burası. (Tam benim varmak istediğim noktaya ulaştın sonunda :D)
Ben tabi gülümsememi saklamaya çalışırken ne olsa beğenirsiniz. Kadın ağlamaya başladı karşımda. Ne yapacağımı şaşırdım, sanki kendim ağlatmışım gibi suçluluk duyuyorum bir de. Unuttum kim olduğunu karşımdakinin. Gittim yanına özürlüler gibi ‘Ağlama’ diyorum dinlemiyor. Dikti gözlerini bana, ne oldu bilmiyorum bir bakmışım kadın bana sarılıyor. Ama kollarını açan falan benim. Yemin ederim büyü yaptı o dakika da bana ya. Annem derdi insan değil o diye de inanmazdım işte, vallahi billahi cadı. Hayatım boyunca aynı havayı bile solumamak için, sıfır derece havada dışarda oturduğum kadın sarılıyor bana. Koştum tuvalete kusmaya, gerçekten hem de.
  Tabi bu da ayrı bir hata, ben çıkana kadar barışmış bunlar. Gözümü ayırmamam gerekirdi üstlerinden. Evin içini topladık, yemek yedik falan. Ama bakmayın, yerken bildiğim bütün duaları okudum bu yemeklere de büyü yapılmıştır diye. Odamı düzenledim. Odam falan dediğime bakmayın, sedirli oturma odası işte. Çocuk kandırır gibi ‘senin odan’ diyip duruyorlar bende yüzümde bir gülümseme içimde başka bir şey kafamı sallayıp duruyorum. Kuzenim, halam falan geldi, Cadı da gitti akşam üstü. Odama müzik çalar falan koyduk ama müzik çalar dediğime bakmayın. CD falan olayı değil bizimkisi plaktı, kasetti çalıyor. Kuzenim plakları sildi, ben bulaşıkları yıkadım. Ama Lanet ediyorum içimden. Her şeye karışıyor herkes, Bir dakika boş dursam herkes bir şeylerle uğraşıyor, yaptığın ayıp lafları. Neresi ayıp ya? Yılda bir uğradığım evin temizliğinden bana ne. Hem gelip dağıtan onlar, bir zahmet toplasınlar ama olur mu? Herkes gitti sonunda, babamla ben oturuyoruz. Elektriklerde kesildi, artık sohbet etmekten başka seçeneğimiz kalmadı. Halamları çekiştirdik biraz, hafiften dolduruşa getirdim babamı. Dolduruşa dediysem bakma, babam kendisi anlamıyor da kullanıldığını, ben anlatıverdim.
  Sonra eski günlerden konuşmaya başladık. Bana ne kadar Kötü günler geçirdiğini, benim yanıma gelemediğinden okulun bahçesinde uzaktan beni seyrettiğini falan anlatıyor. Bana bir geldiler. Dedim ki kim sana uzaktan seyret dedi, gelip yanımda dursaydın da yokluğunla üzmeseydin beni. Annem mi bir şey dedi sana, el mi? Kendin gelmemişsin işte.  Ben çocukken, o lanet mahallede bana eziyet ederken bir çıksaydın ortaya, görseydi millet seni de. Arada arabandan inmeye zahmet ettiğinde göstermeye çalışmasaydım insanlara seni, benim de babam var diye.
  Yok bu sefer başlattı bana kendi çektiği acıları anlatmaya. Ben tabi gittikçe daha doluyorum. Dedim ki sonra benim kendi acılarım bana yetiyor bir de seninkileri düşünüp kendimi üzemem. O bana diyor bende mutsuzdum diye. Ben durur muyum. Ne güzel, dedim. İkimizde mutsuzduk. Küçük bir fark dışında. Bunların hepsi senin kendi seçimlerin sonucu olurken hiç birinde benim söz hakkım yoktu. Elektrikler geldi o arada, gittim odaya bir plak taktım. Takıldım kendimce. Sonra geldi, bir şey olmamış gibi başka şeylerden falan konuştuk.
  Ertesi gün ayrı bir eziyet. Bu sefer Cadı oğluyla gelir, millet yaptığım temizliği beğenmez. Sıkılan beni azarlar. Babam bir ara sesini yükseltti de bana, diktim gözlerine gözlerimi, pis pis baktım. Sustu o gün, ama bugün yine. Başkasına kız bana bağır. Kimsin sen ya? Pazar akşamı da kaldım, o da kuzenim kalacak bizde diye. Zaten oldum olası babama hayır demekten korkmuşumdur. Ama bu akşamı bir zor ettim, bir zor. Sonunda gerçek evime döndüm ve çok mutluyum. Gittim üvey babama sarıldım, Bir huzur geldi be. Üvey babam tabi üzgün gittim diye, hafif soğuk davranıyor. Örnek konuşmaız:
O: Pis kokuyorsun.
Ben: (Gülerek) Valla, baba pis kızın var işte senin, idare et.
O: Kızım mı pis, gittiği yer mi?
Ben: Gittiği yer pis baba yoksa ben hep tertemizim :D
Onunla da başlarız yakında kavga etmeye ama en azından ondan korkmuyorum. Rahat rahat cevap verebiliyorum. Alıştım artık, bir kulağımdan giriyor, diğerinden çıkıyor lafları.Çoğu zaman mutlu ediyor beni. Ama öz babamda böyle değil bu. Her şey dokunuyor, üzüyor beni.
Yani kısacası,
Üvey babam seni sevmiyorum diyor ona sarılasım geliyor,
Öz babam seni çok seviyorum diyor ama inanasım gelmiyor…
Read More




Salı, Ocak 24

Tek Kelime: Rezalet

 Bizim dershanede bir çocuk var. Ama yani öğrencilikte kendini harcıyor. Gidip manken falan olsun. O kadar mükemmel yüz hatları var ki. Saçları da sarı ama şu saman sarısı dediğimiz sarıdan ya da çakma sarışınların kullandığı sarılardan değil. Kendine has, güzel bir sarı. Sonra koyu renk gözleri ve gamzeleri var. Sol kulağında da bir küpesi.
Dershane başladığından beri düzenli olarak bu çocuğu kesiyorum. Ama aralıklarla. 31 Aralık'ta eve gitmeden arkadaşlarla bir şeyler yiyelim dedik. Bir kaç kişi arkadaşlarını aradı, bizde dershanenin çıkışında beklemeye başladık. Bu çocuk ve arkadaş gurubu da bekliyor orada, bende tabi yapacak işim yok, başladım onu izlemeye. daha önce hiç yüzüne dikkat etmemiştim ama o an bir hoş oldum. Yani ne diyim çocuğun dudaklarının kıvrımı bile aklımı başımdan aldı(!) Ben tabi artık çocuğu dikkatlice izliyorum ama aklımda başka şeyler var, o yüzden hiç düşünemiyorum. Bundan iki hafta önce cumartesi ben bu çocuğu dershanenin içinde takip etmeye başladım. Aslında çok zorda olmadı, çünkü her tenefüs aynı benim gibi aşağıya iniyordu. Arkadaşım var bir tane işte onla sürekli benim dikkatli bir şekilde onu izleyebileceğim yerlere gidip durduk.
 Pazar günü öğleden sonra dershaneye gittim. aşağıda bir kaç arkadaşımla karşılaştım beraber sınıfa çıkmaya başladık. ben önden gidiyor, arada arkama dönüp onlarla konuşuyordum, bir an önüme döndüm ve onu gördüm. Merdivenlerden iniyordu. Yavaşça yanımdan geçti. Kollarımızın arasında az bir mesafe vardı ama inanın ondan gelen sıcaklığı içimde hisseder gibi oldum. bir an nefes alamadığımı hissettim, sonra ağzım yavaşça açıldı.(Gerçekten!) Ama hani bir tane eylemsizlik yasası var ya şu harekete devam etmekle ilgili olan. Ben de işte beynime komut vermeyi geçici olarak bıraksam da vücudum hareket etmeye devam etti. o kadar garip hissetmiştim ki!
 Geçen hafta dershane tatildi, sınavlar yüzünden. Bende karneyi alınca anneannemlere gitmiştim, cumartesi gitmedim. pazar günü gittim ama Açlık oyunlarını aldığım için tenefüslerim in çoğunu kitabı okumaya çalışarak geçirdim. Sonra bir tenefüs arkadaşlarla dışarı çıktık, biri poğaça aldı, sonra hep beraber kırtasiyeye gittik. Dershanenin girişi buzla kaplıydı ondan biraz dikkatli yürüyorduk; yine aynı geçen sefer ki gibi arkadaşıma baktım sonra öne döndüm ve onu gördüm. Eylemsizlik yasası bir kez daha devreye girdi ama bu sefer bu çok kötü bir fikirdi. Onu görmemle ayağımın kayması bir oldu. Hayır, korkmayın düşmedim, tamamıyla ürkütücü bir şekilde kendimi zemine yapışmaktan kurtardım ama görüntü çok hoş değildi. Aslında hiç hoş değildi ve niyeyse bana baktığını hissetmiştim. Ama tabi bir kanıtım olmadığı için oradan ayrılmak istemiyordum. Arkadaşlarımdan biri çoktan gitmişti bile. Kapıdan girecekken diğerine 'Biraz dışarıda duralım mı?' dedim. Tabii neden dediğimi biliyordu ama hava çok soğuk dedi biz de içeri girdik. Ben ona söylenirken arkamda kaldı ve ben arkamı döndüğümde ne görsem beğenirsiniz? O ve arkadaşı. O arada öğrendim ki şu eylemsizlik yasası konuşmalarda işe yaramıyormuş. 'dang' diye sustum; Hızlıca ve hafifçe titreyerek(gerçekten) döndüm ve bir adım attım. Sonra da gülmeye başladım, hem de deliler gibi. Çığlık atmadığım için şanslıydım. Aslında uzaktan bakan biri arkadaşımın dediği bir şeye güldüğümü düşünebilirdi, tabi öyle pat diye arkamı dönmeseydim. Çocuk çok tatlı, çok güzel.. Ve şu 'çekim' dedikleri şeyi de hissettim ama nedense böyle şeyler benim tarafımdan bakıldığında genellikle tek taraflı oluyor. Bir de garip bir karakterim vardır. Yaşlılara, çocuklara karşı çok sıcakkanlıyımdır ama kendi yaşıtımdaki insanlara eğer arkadaşım değillerse çok soğuk davranırım. Özellikler erkeklere elimde değil. Arkadaşlarımın yanında rahatımdır ama arkadaşım olduktan sonra da onlara karşı bir şey hissetmem imkansızlaşıyor. Biliyorum bu çocukta da böyle olacak. Tanışamayacağım, bir müddet sonra bu tek taraflı ilişkiden sıkılacağım, sonunda bu konuyu kapatacağım. Aradan aylar geçecek sonra tanışsaydık farklı olur muydu diye düşüneceğim. Yani rezalet bir durum...
Read More




Açlık Oyunları

 Ben ön yargılı bir insanım. Bunun en büyük kanıtı da bu kitap. Açlık Oyunları. Arkadaşlarımın bana bu kitabı okutmayı kaç kere denediklerini bilseniz dudağınız uçuklar. Ama ben inatla reddettim. nedeni de kapağını beğenmemiş olmamdı. Hayatımda duyduğum en ucuz bahane ama gerçeğin ta kendisi. Kitabın kapağına baktım, baktım. Sonra bir de konusunu okuyayım dedim. Açıkçası konusu da ilk başta ilgimi çekmemişti. Bir gün nette gezinirken tesadüfen filminin fragmanını gördüm. Yani insanlar filmini yapacak kadar çok sevmişse ben kimdim ki okumayı reddediyordum. Arkadaşımdan kitabını istedim, bana cuma günü getirdi. Karne günü tabi hemen anneannemlere uzadım, bütün akşamı onunla geçirdim. Normalde, kitaba aldığım anda başlamak gibi bir huyum vardır ama bu sefer başlamadım, ön yargılarım yüzünden. Anneannemi ziyarete gelip giden bu aralar çok oluyor, aslında kendimi bildim bileli hiç misafirleri eksik olmamıştır ama artık baş sağlığına gelenler falan var. Sürekli dedemden bahsediyorlar, bana da gına geliyor tabi. Saklanabildiğim müddetçe saklanıyorum. Bir ara baktım herkes ağlama modunda kaçtım gittim dedemin odasına. Oda da buz gibi. Aldım elime kitabı başladım okumaya.
 Ben ne aptalmışım! Nasıl okumazmışım! Akşam bitirdim kitabı ama ölüyorum geri kalanını okumak için. Kitap alınacak bir yerde yok çevrede. Sabahı zor ettim inanın. Kalkar kalkmaz doğruca Kızılay'a gittim, diğer kitapları aldım. Sonrasında dershanem vardı ama o saatten sonra ders dinlemek neyime. Öldüm öldüm dirildim dershane bitene kadar. Hatta hasta bile oldum, midem bulandı başım döndü. Sonunda hocalar beni eve gönderdi, başıma bir şey gelecek diye. Saat altı gibi başladım kumaya, sabah dörde kadar. Ben daha okurdum da annemle babam tek tek uyarmaya başlayınca yatmak zorunda kaldım. Zaten artık okuduğumu anlamamaya başlamıştım. Sabah kalkar kalkmaz bir saat daha okudum ve sonunda seriyi bitirdim. Psikolojim bozuldu. Bir seriye başlarsınız hani, serinin bitmesi yıllar alır. Her kitabı günlerce, aylarca beklersin, sonra bir bakarsın bitmiş. İçinde hastalıklı bir his oluşur. işte benim içimde de aynı his oluşmuştu. İçim yanıyordu resmen.
 Tabi hislerim biraz kitabın sonuyla da ilgili ama işte anlatamıyorum! Kitabı okumamış biri okur da tüm keyfi kaçar diye. Zaten pazar günü bir arkadaşım yaptı onu. Bildiğin kitabın sonunu söyledi sırıtarak. Dünya gözlerimin önünde döndü.
 Yani tavsiyem herkesim okuması. Türü, yazılışı farklı. Şu anda kitapçılarda bu tarz bir kitap daha yok. Her şey, her cümle kendine has. Yazarı takdir ettim, kimseden etkilenmemiş gibi. Çok hoşuma gitti işte. Tekrar tekrar okuyup duruyorum. Kendimi boşlukta hissetmeme neden oluyor, o tarz bir kitap arıyorum ama yok! Bilmiyorum, belki de bu kadar hoşuma gitmesinin sebebi çok kötü bir şeyler bekleyerek okumaya başlamam. Sonuç beklediğimden çok daha iyiydi. Yine de herkesin okuması gerektiğini düşünüyorum..
Read More




Pazar, Ocak 8

Dedeciğim, seni çok sevdim.

 Sevdiğin birini kaybetmenin acıttığını herkes bilir ama asıl zor olan sadece sevdiğiniz birini değil aynı zamanda sizin bir parçanız olan birini kaybetmektir. İşte o zaman aslında kaybetmenin ne olduğunu öğrenirsiniz. bir oyunu, bir yarışmayı, değerli bir hediyeyi kaybetmekten çok daha farklıdır, bu hediyeyi değerli kılan şeyi kaybetmektir.
 Annemle babam ben daha bebekken boşanmışlar, annem daha sonra ben sekiz yaşındayken yeniden evlendi. üvey babamı öz babamdan ayırmam, baba falan derim, belki küçük yaşta hayatıma girdiği içindir. o zamanlar onun benim için boş olan baba figürünü gerçek anlamıyla doldurduğuna inanırdım ama zamanla onu sevsem de gerçekten oraya oturtamadığımı fark ettim. her neyse önemli olan bu değil.
 Babasız yaşamak zordur, bilmeyenler bunu asla anlayamaz. Ben bile çoğu zaman anlayamıyorum. bir şey eksik, eksik olduğunu biliyorum ama ne olduğunu asla anlamıyorum. Ya da şimdiye kadar anlamıyordum.
 Dünyadaki en zalim yaratıklar aslında çocuklardır. ne kadar inciteceklerini bilmeden size eziyet ederler. Çoğu zaman bunları hatırlamayız ve bunu sebebinin yaşımız olduğunu düşünürüz. Bende durumun böyle olduğunu zannediyordum ama biri laf arasında ağzından çocukluğumun tüm detaylarını beynimden sildiğimi hatırlatacak bir şeyi kaçırana kadar. Annemle üvey babam evlendiğinde üvey babamın elinden tutup onu mahallede gezdirmişim ve tüm çocuklara 'Beni artık ezemeyeceksiniz. Benim de bir babam var' demişim. Ben bunu hatırlamıyorum. Ama çocuklara karşı böyle tavır alsam da asla yalnız değildim. Dedem vardı.
 Dedeme annem yeniden evleninceye kadar Ziya baba dedim. O benim babamdı. elinden geldiğince beni korumaya çalışırdı. her zaman yanımdaydı. istediğim tek bir şeye bile hayır demedi. üzülmemem için ne gerekiyorsa yaptı. bildiğim çoğu şeyi ondan öğrendim. Yazları köye gittiklerinde bende bir kaç haftalığına yanlarına giderdim. Bana bir şeyler öğretebilmek için evin balkonunda saatlerce oturur benim düzgünce okumamı, çalışmamı sağlardı. Ben sessizce okurken yanımda kımıldamadan oturur manzarayı seyrederdi, sonra ona okuduklarımı sıkılmadan dinler, benimle bu konuda tartışırdı. Balkonda yastıklar, minderler olurdu. çalışmayı bıraktığımızda birbirimize sarılarak uzanırdık, bana öğütler verirdi. Orada neredeyse bütün gününü benimle uğraşarak, gülümseyerek geçirirdi. Bana ihtiyacım olan baba sevgisini hiç üşenmeden, zevkle verirdi.  Anneannemle o benim torunları değil çocukları olduğumu söylerdi.
 Dedem sık sık hasta olur hastaneye yatardı ama hep iyileşirdi. anneannemse hep sağlamdı. sonra bir gün aniden anneannem kanser oldu ve hepimizin dikkati onun üzerine çevrildi. bu arada dedemi aksatmaya başlamıştım.
 Her hafta sonu oraya giderdik, ben geç saatlere kadar kalmak istemezdim, çünkü çok sıkılırdım. Bir hafta sonu, pazar günü dershaneyi astım ve annemle dedemlere gittim. Annem, anneannem uyumuştu. dedem beni yanına çağırdı ben de onun yanına uzandım. çok güzeldi ama aradan beş dakika içinde dedemin kuzeni geldi. Bende öyle olunca yanından kalktım ve anneannemin odasında uzandım. Akşam babam(üvey) geldi, biraz oturmak istediler ama ben eve gitmek istedim, pazarları eve erken gelmeyi seviyorum, sonra uyumakta zorlanıyorum. Dedem bana sormuştu 'neden sürekli eve gitmek istiyorsun?' diye bende 'Burası çok sıkıcı' demiştim. Dedemde gülmüştü. Çıkarken ikisini de bolca öpmüştüm, keşke daha çok öpseymişim.

Aradan üç hafta geçti. Gece yarısı babamın telefonun sesine uyandım, dernek başkanı, oradan acil bir şey olmuştur diye düşünüp, kulaklıklarımı iyice takıp yeniden uyudum. sabah uyandıktan iki dakika sonra annem aradı beni. Şaşkınlıkla açtım telefonu, annem 'deden hastanede, kalın bir şeyler giy, seni almaya geliyorum' dedi. ben ağlayarak hazırlandım tabi, çok korkuyordum. Sonra annem geldi, çantama yünlü çorap attırdı, aneannemlerin evi soğuktur diye. Hızlıca bir kaç eşya daha aldık ve aşağı indik. Annem kuzeniyle gelmişti, arabaya bindik. Ben orada korkarak dururken annem arkasını döndü ve ' Deden öldü. Ama sen zaten anladın değil mi?' dedi. gözlerim yaşlarla dolmuştu. ama doğru söylüyordu. aslında aradığı anda anlamıştım. annem böyle şeyleri beni üzmemek için normalde elinden geldiğince ertelerdi ama bu sefer direk aramıştı. Eve gidiş yolu bir hayal gibi. eve giriş bir hayal gibi. dedemin nerede olduğunu sorduğumu hatırlıyorum. Annemin beni dedemin normalde kaldığı odaya götürüşünü. İki kanepenin arasında bir şey vardı. uzun, beyaza sarılmış bir şey. annem üzerindeki çarşafı açtı ve dedemi gördüm. cildi beyazdı, fazla beyazdı. Yüzüne bakamıyordum ama bir anlık bakışım aklıma kazındı. anneme dönüp 'Öpebilir miyim?' diye sordum, öp dedi. Ama yapamadım, korktum. korktuğumu fısıldayınca beni hemen odadan çıkardılar. sonra yüzü kapalıyken bir kez daha girdim yanına ama bakamadım. sonrada evden çıktım döndüğümde götürmüşlerdi. Herkes ağlıyordu, annemle ben hariç. Üstüme aşırı bir sakinlik düşmüştü, şoktaydım sanki. İnsanlar geldi, gitti. yemek verildi, sonra cenaze namazı kılındı. Sonra cenazeye gittik. Onu toprağın içine koydular. uzaktan. tek başıma seyrettim. Kimsenin yaklaşmasını istemedim. sonra üzerini gömdüler ve dedem öylece sonsuza dek gitti. hava buz gibiydi ama ben üşümüyordum, bir daha asla üşüyebileceğimi sanmıyordum. Dedem gömülürken her şey daha da gerçeklik kazanıyordu. dedemin cesedini gördüğümde bile bu kadar gerçek gelmemişti ölümü. Dedemi kaybetmiştim. Hayatım boyunca bana gerçekten, tam anlamıyla değer vermiş tek erkeği kaybetmiştim. Bana yıllarca babalık yapan adamı kaybetmiştim. Kimsem yokmuş gibi hissediyordum, sanki dedem öldüğünde dünya dönmeyi bırakmıştı. Benim için her şey anlamını kaybetmişti. Annemin sevgisi yeterli değildi, belki de asla olmayacaktı çünkü bir annenin sevgisiyle bir babanın sevgisi farklı şeylerdi. Ben dedemi kaybetmiştim, sevdiğim tek erkeği sonsuza kadar kaybetmiştim.
 İşte o zaman kaybetmenin ne olduğunu anladım. Kaybetmek, sonsuza kadar olan bir şeydi. Kaybetmek üzülmenize bir kere değil, milyonlarca kere neden olurdu. Ve kaybettiğiniz zaman, kaybınızın büyüklüğünü her geçen saniye daha fazla anlardınız...
Read More




Return to top of page
Powered By Blogger | Design by Genesis Awesome | Blogger Template by Lord HTML