Salı, Aralık 20

Laptoppp!

Ben ocak 94 doğumluyum. geçen ay anneme yemek yerken laf arasında dedim ki "Anne artık on sekiz oluyorum. bana bir laptop hediye et." Şakayla karışık söylemiştim bunu. annem ciddiye alıpta düşünmeye başlayınca havalara uçtum tabi. Ama ben de şans ne arar? akşama annem babamın mantıklı açıklamalarını ve hayır deme sebeplerini bir güzel özetledi bana. Hatta o kadar ikna ediciydi ki bir kere bile hayır demeden dinledim, okeyledim.
  Benim anneannem hasta. Aslında kanser. Geçen yıl ameliyat oldu, o zamandan bu yana da kemoterapi görüyor. ayda bir alması gereken dozu yarım yarım iki haftada bir alıyor. Şeker, kalp, tansiyon olunca aynı anda.. Hafta içi teyzem, hafta sonları da annem onlara gidiyor. Yemekti, temizlikti hallediyorlar. pazar günü yine annem anneannemlerdeydi, akşam beni aradı, yemek getiriyorum bir şey yeme diye. Bende hiç bir şeye dokunmadım ama annemde onda geldi. Artık açlıktan ölmek üzereydim. ben sabırsızlıkla yemeğimi beklerken babam geldi yanıma. Sana dizüstü bilgisayar alacağım. Ama artık düzgün davranacaksın: son kavgada söylediklerin... (nokta nokta diyorum çünkü bu uzadı da. Benim de bu durumlarda genellikle hafızam kayıt yapmayı bırakıyor.) Tabi bu konuşma benim babamı bir daha onu hiç üzmeyeceğime ikna etmemle bitti. Ben tabi havalara uçuyorum. Bana baktı baktı sonra da 'aldım' dedi. Ben tabi zıplamaya başladım. Tabi o esnada babamı ne kada rçok sevdiğimi düşünüyorum ama içimden bir seste sürekli 'kaç gün daha anlaşıcaksınız bakalım' diyor. henüz bir ayı geçtiğimiz olmadı.
Read More




Çarşamba, Aralık 7

Olayın İkinci Perdesi

   Anlattığım olay, pazartesi günü gerçekleşmişti. Bunun bir de salı versiyonu var. Dün de İngilizce sınavım vardı. Ama pazartesi o kadar gerilmişim ki ne çalışabildim ne de boş işlerle uğraşabildim. Şükürler olsun ki İngilizce'den öyle aman aman çalışıyımlık bir durumum yok, kurtarırım. Sınava girdik falan, sınavlar bitti diye sevinçliyiz. Bir baktım ders edebiyat. Hoca derse girer, çok sevdiği, hiç ayrılamadığı masasın oturur ve sorar:
 "Diğer iki kopyacı kim?" Ben tabi başladım açıklamaya. Kim beni dinleyecek? Hayır, beni dinlemiyorlar, anlıyorum. Yani kim suçunu durup dururken itiraf eder ki! Ama 'O masumdu(xD)' diyen arkadaşı da dinlemiyorlar. Hoca bize olayın aşamalarını anlatmaya başladı. Yok dilekçe önce rehberlik servisine gidermiş, oradan başka bir yere, oradan başka bir yere. En son müdür onaylarsa disiplin kurulu toplanırmış. Olayın sicile geçip geçmeyeceğine karar verilirmiş. Ama her iki durumda da notum sıfırmış. bir de dedi ki eğer hocanız(dengesiz olan) dilekçeyi vermeseymiş belki bir şeyler yapılabilirmiş.
  Biz de böyle yakın arkadaşlarımla toplanık müdür yardımcısının odasına gittik bu sefer. Adam bizi dinliyor, neler olacağını açıklıyor, ama bir türlü sınav notuna değinmiyor. Hatta suçsuzsan bir şey olmaz bile demiyor. Çünkü kafalarında bu düşünce yok. baktım kimse beni dinlemiyor annemle babamı çağırdım. Bugün okula geldiler. Baş müdür yardımcısının yanına gittik. ne dese beğenirsiniz?
en iyisi karakter yöntemiyle anlatmak.
O: Bu olayı bu kadar büyütmeye gerek yok. Dilekçe hala bana ulaşmadı. Disiplin kurulu başkanı benim. Kızınızı az çok tanıyorum. Aleyhine karar alacağımı sanmıyorum. Tabi sınıfa ne gördüklerini sorduğumda kopya çektiğini söylemezlerse.
Ben: Ben kopya çekmedim. O yüzden söyleyemezler.
O: Bu konu için buraya gelmenize gerek yoktu. Kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmeli.
Ben: ((DENEDİM!!))
O: Böyle basit bir olay normalde bu kadar büyümez. Ama hoca dilekçe verirse yapabileceğimiz bir şey yok.
Ben: ((Ufff!))
O: Kopya çekmediysen bir şey olmaz.
Ben: Ben.kopya.çekmedim. Zaten çekmekten değil. vermekten suçlanıyorum.
O: O zaman kopya vermediysen..
Ben: Ben.kopya.vermedim. Sınavımla.meşguldüm.

  Bu böyle biraz devam etti. Sonra beni yolladılar odadan. Annemle babama da "vermiştir, vermiştir. Bunlar grup." demiş. Özet olarak annemle babama konunun önemli olmadığını, çok önemli sonuçlar doğurmayacağını söyleyip; beni,m de her fırsatta ailesine koşan bir velet olduğumu ima edip yolladılar onları. Zaten kocaman kızım, ailemin okula gelmesinden hoşlandığımı falan mı sanıyorlar? Ama iyi yapmışım, bunu anladım. Çünkü onları görünce benim sıfır alacağım, sicilime işleyip işlememesi kararlaştırılacak konu birden küçülüverdi.  Ama yine de her şerde bir hayır vardı, bu olaylar sayesinde babamla barıştım. Onuda yarın anlatırım artık.
Read More




Başım Belada

hayatım boyunca ders açısından uslu bir kız oldum. itiraf ediyorum gerektiğinde yalakalık yaptım gerektiğinde tüm içtenliğimle (!) gülümsedim. o kadar inandırıcıydım ki kimse sorgulamadı bile. ama bu kez başım belada ve gerçekten masumum!
olay şöyle gelişir:
iki tane sınavın olduğu iğrenç günlerden biridir. (matematik ve edebiyat)
ilk olarak matematik sınavında, sırada yazan saçma bir şeyi kopya sanan hoca 'işine yaradı mı bari?' diye sorar. açıklamaya çalışırım dinlemez, yanına gider konuşurum 'kimi kandırıyorsun?' der. Hayır, yazılanı silmese kanıtlayayım matematikle ilgisi olmadığını? KENDİSİ sildi! anlatamıyorum ki! Sınavın sonuna doğru tabi benim kafa dağıldı ne soru okuyorum ne başka bir şey. Verdim kağıdı kurtuldum.
daha sonraki olay çok daha ilginç. Hoş bir edebiyat sınavı, zümreye nezaket ve iyi niyetlerinden dolayı teşekkür ediyoruz burada.(!) şükürler olsun ki bu kez sonuna "Başarılar" yazıp gülen yüz koymamışlar. Bu da bir gelişme. Her neyse, tabi sınavıma odaklandım ben yazıyorum. Hoca zaten dengesiz(en kibar açıklama olarak söylüyorum bunu. her neyse sınavda birini telefonla kopya çekerken yakaladı bu adam. Tabi sinirler tavanda, Azrail gibi gezinip duruyor başımızda. Benimde arkamda oturan çocuk, sınavdan çakmayayım diye benim kağıda bir göz atıyım demiş. Benim bir problemim yok, farkında bile değilim. Son kontrolleri yapıyorum. hoca birden kağıdı çekti aldı başladı bağırmaya "Neden kağıdını gösteriyorsun" diye. Ben bilmiyorum, farkında değilim tınlamaz. Zaten kağıdı aldığına çok takmamıştım, bitmişti zaten sınav. Adam kağıdı işaretlemez mi! gittim yanına "Gösterdin de gösterdin" diyor anlatamıyorum derdimi. Öbür dersimizde onunla. Adam geldi derse ben tabi sakinleştim o arada. bir arkadaş geldi yanıma hoca disiplin dilekçesi yazıyor diye. Gittim yanına, anlatmaya çalışıyorum derdimi, dinlemiyor. Bakıyor öyle suratıma. Hala kafasında ne kurduysa onda. Kopya çeken arkadaş açıklamaya çalışıyor, Cadenta'nın suçu yok, ben baktım diye onu da dinlemiyor. Bir ara başladım hocaya bağırmaya, adam hala tınlamıyor. Sonra zihnimden çok şiddetli görüntüler geçmeye başladı benim. Ama bildiğin kafasıyla gövdesinin ayrıldığını falan hayal ediyorum. Çıktım gittim sınıftan.(İtiraf ediyorum bu esnada ağlamış dahi olabilirim xD) ona gideriz yok, buna gideriz yok, kafalarına bir öğrenci fikri yerleştirilmiş değiştiremiyoruz... Bir de hocaların yüzlerinde haşin bir zevk ifadesi. Adamlar ben üzüldükçe mutlu oluyor sanki! Aslında sankisi falan da yok.
Read More




Return to top of page
Powered By Blogger | Design by Genesis Awesome | Blogger Template by Lord HTML