Çarşamba, Mart 21

Şehriyeden Aşk

(Bir ödev yazısı daha... Öğretmenim bayıldığı için daha nazik olmaya çalıştım.. Ama ruhani olarak çöküntüde olduğum bir gün yazdığım için çok berbat olmuştu ve bir sürü hata vardı, bunlardan dolayı şimdiden özür diliyorum çünkü tam bir kontrol yapamadım... Ne düşündüğünüzü söyleyin!)

   Aşk Zamanı, izleyene kadar hakkında hiçbir fikir sahibi olmadığım bir filmdi. O kadar ki, arkadaşlarımdan biri Türkçe mi izleyelim dediğinde cevabım “İngilizce izleyelim, orijinal dilinde olsun” olmuştu. Filmin orijinal dilinin İngilizce olduğunu düşünme sebebimi, halkımız olarak daha çok Amerikan veya İngiliz yapımı filmleri izleme ve beğenme alışkanlığından geldiğini düşünüyorum. Ama kendimi böyle bir hataya düştüğüm için, başka bir ülkenin yapımı olabileceğini düşünmemediğim için herkesten önce eleştiriyorum.
   Yaptığım hatadan dolayı film hakkında seyrettikten sonra birazcık araştırma yaptım.  Aşk Zamanı, İngilizce adıyla In The Mood For Love, orijinal adıylaysa  Fa Yeung Nin Wa, 2000 yılı, Hong Kong yapımı, yönetmenliğini  Kar Wai Wong’un yaptığı dram romantik türünde çarpık evlilik ilişkileri üzerine kurulu 100 dakikalık bir film.
  Filmde imgeler inanılmaz güzellikte kullanılmış ama anlayabilmek için oldukça dikkatli olmak ve filmi bir anlığına dahi olsa kaçırmamak gerekiyor. Ben imgeleri anlamakta zorlanan insanlarım, bu yüzden bazı arkadaşlarımın açıklamalarının çok yardımcı olduğunu itiraf etmem gerek. Ama görselliğini anlayabildiğim için mutluyum. Kadının fizikselliğini öne çıkartan bir çekim yapılmış, hatta çoğu zaman yüzüne odaklanmak yerine vücuduna odaklanıyor, oldukça düzgün ve çekici bir vücudu olduğu ve bunu zarafetle sergilediği içinse bu durum ilgi çekici oluyor. Kadının aynı kıyafetleri tekrar giyiyor oluşu, arada yüzüğü taktığı parmağını değiştiriyor oluşu ise günlük hayatta hep yapılan şeyler olduğu için doğallığını arttırıyor.
  Ben şu ‘aç karna aşk olmaz’ inanışına sahip insanlardanım, bu filmde görüşümü kanıtlıyor. Onlar için şehriyesiz aşk olmaz, ne yazık ki bu ‘şehriye’ dedikleri şey daha çok makarnaya benziyor, çeviri hatası olduğunu ummaktan başka bir şey gelmiyor elimden.  Susam şurubunun ne olduğunu bilmesem hatta hayal dahi edemesem de yağmurda ıslanıp hastalanan erkek çok memnun görünüyor ki bu hoş ve klasik bir romantizm bence.  Filmin yarısından çoğunda yemek yiyor oluşları bazen can sıkıcı olsa da yemeğin küçümsenmemesi gerektiğini dünyaya duyurur biçimde.
  Filmin müziklerine hayran kaldım, aynı müziğin birkaç kez tekrarlanıyor oluşu, bize onları biraz daha dinleme şansı veriyor. Özellikle filmin ilk yarısında dinlediğimiz, şu heyecan verici müziğe bayıldım, her çaldığında hastalık verici derecede bir inançla hiç gelmeyecek ‘aksiyonlu’ bir olayı beklemiş olsam da.
  Filmin birbirinden oldukça kopuk sahnelerden oluşuyor oluşu ve karakterlerin sadece beş saniyelik bir bölüm boyunca gülüyor oluşu beni yorsa da eğlendiğim bazı yerler oldu. Özellikle Bay Chaw’un Bayan Chan’e ‘eve gidince 3 kez çaldır’ deyişine hayran kaldım, biz gençlerin hayatının en klasik cümlelerinden biriydi bu, şu sms kampanyaları alıp başını yürümeden.  Ayrıca ayrılık sahnelerini prova ettiklerini anladığımda da çok gülmüştüm. Tam birbirinden ayrılacakları için üzülüyordum i birden kahkaha atmaya  başladım. Duygusal bir sahne olduğunun bilincindeyim, kadın hüngür hüngür ağlarken kendimi birazcık olsa kötü hissetmem gerektiğinin de, ama bu ‘prova’ olayı o kadar hoşuma gidiyor ki kendime engel olamıyorum.
  Kocasının kadının doğum gününü radyodan kutlayışı o zamanki dönemi yansıtan ilginç bir olay, siyah şemsiyenin zor bulunan bir şeymiş gibi, görüldüğünde sahibinin anlaşılabilir olmasıysa bir kusur gibi geliyor bana. Ayrıca kadının patronunun kullandığı kravatın, bir sonraki sahnede Bay Chaw tarafından kullanılıyor oluşu ve ofisteki fincanların restoranda da var oluşu film için maddi kısıtlamaların olduğunu düşünmeme neden oldu.
  Aradan 3 yıl geçtikten sonra kadının eski evini kiralayışı çok tatlıydı, keşke sözde ‘oğlu’ üç yaşından bu kadar büyük olmasaydı.
  Ağaç kabuğuna sır söyleme fikrini sevmiştim ama adam sırrını betona söylemeyi tercih edince bir an şoka girdim, hatta öyleki film bitene kadar çıkamadım ve ekranda yazılar belirmeye başladığındaysa saf saf ‘Bitti mi ki!’ diye bağırdım. Ve evet bitmişti. Sonradan öğrendim ki o betondan çiçek açmış, keşke onu kaçırmasaydım, kulağa oldukça hoş geliyor. Filmi çok beğendim ya da hiç beğenmedim demeyeceğim ama hafızamda yer edindiğini söyleyebilirim, uzun bir süre unutabileceğimi sanmıyorum.








Subscribe to Our Blog Updates!




Share this article!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Return to top of page
Powered By Blogger | Design by Genesis Awesome | Blogger Template by Lord HTML