Perşembe, Şubat 2

Sevgililer Günü 'Katliamı'

Bazılarınız ‘oha, kızım bu ne acele? Sevgililer gününe daha çok var’ dediğini duyar gibiyim.  Elimde değil napıyım, tüm arkadaşlarım alacakları hediyeleri, romantik konuşmaları hayal ederken kafayı yiyecek gibi oluyorum. Dün bir arkadaşımla dershaneden çıktık, beraber Kızılay’da takılıyoruz, ben ona dershane kestiğim çocuğu anlatıyorum falan. Kız birden ‘Çoookkkkk tttaaatttllıııı ooo çççooocccuukkk’ moduna girince az daha dünyam dönüyordu, tam kıza ağzının payını verecekken kız hemen atıldı. ‘Aman, sakın yanlış anlama, benim başım bağlı.’ Gözlerim otomatik olarak kızın saçlarına takıldı, bön bön bakıyorum, salak olduğumdan falan değil ama ilk kez bu tabiri ‘bir arkadaşımın’ kullandığını duydum açıkçası. Zaten oldum olası anlamamışımdır bu tabiri. Ne saçma şey öyle. Başın bağlı ne ya? Hiçbir mantıklı benzetme yapamıyorum, sevgilinin olmasıyla insanın başının bağlı olması arasında. Gözlerimi kapatıyorum ama hiç hoş şeyler canlanmıyor. İşte şaşırdım kızın sevgilisi olmasına, birazcık sade bir tip yani, çocuk gelse kafasını çevirecek gibi duruyor, ses tonu asla değişmiyor, iyi kız da işte renkli değil. Ama yapmış kendisine bir tane sevgili ne diyim. Ben tabi her iyi arkadaşın yapacağı gibi detayları sormaya başladım. ‘Kimbuçocuk? Adıne? Nerdetanıştınız?...’ Ben gidiyorum böyle, sonunda kız susturdu beni-sonunda-başladı anlatmaya. Kız daha çok olmadı derken bizde Karanfil girişinden metroya giriyoruz, bu böle yavaş yavaş, çatlata çatlata anlatıyor, tam yürüyen merdivenin sonuna geldik kız demez mi İşte önümüzdeki ay 21. ayımız olacak’ diye.
  İşte o an benim, gerçekten salak bir şekilde, gözleri iri iri açılarak kıza baktığım ve merdivenlerin orada küçük bir kazaya maruz kaldığım andır. Dünyanın en sakar insanlarından biri olarak rezilliğe alışkın olduğumdan yüzüm dahi kızarmadan yürümeye devam ettim. Arkadaşım yanımda geliyor. ‘Şaşırdın mı? Bana öyle bir bakışın vardı ki!’ Şaşırdım evet. Ama zannetmeyin ki sürenin uzunluğundan. Hayır, şaşırdım çünkü kız; ayları, haftaları sayıyor. Kendimi hayal ettim bir an. Ben biriyle birkaç saat çıkmayı başarırsam mucize, bir de oturup kaydını mı tutucam? Sonra kendinden tiksinme evresi geldi.  Bu evre Acaba ona hak ettiği ilgiyi veremez miyim? Yeterince sevemez miyim?  şeklinde başlarken  Ben romantik değilim işte! şeklinde bitti. Sonra bu konuda bir şeyler yapılıp yapılamayacağını düşünmeye başlıyorum. Çiftleri görünce duygu yüklü hissetmeye çalışıyorum. Ama tabi ki işe yaramıyor. Tek düşünebildiğim Bu soğukta salak mı bunlar? Sıcak bir yerlere gitseler ya oluyor. Hemen sonra Güvenpark’ta çiçek satan adamlara gözüm takılıyor. Koşa koşa bir tanesinin önüne gidiyorum. İçinden benim beyin hücrelerimin sayısı hakkında ciddi birkaç yorumda bulunan adam dışından beni görmemezlikten gelmekle yetiniyor. Gözlerimi sahte güllere dikiyorum ve bir şeyler hissetmeye çalışıyorum.   Hayır yok. Çiçekler sanki bana bakıyorlar, kendilerini göstermeye çalışıyorlar. Ama ben sadece ne kadar çirkin, sahte ve ürpertici olduklarına odaklanmış durumdayım.
  Bir müddet sonra kendime geliyorum, çünkü arkadaşım bildiğin ‘Ben bu kızı tanımıyorum’ durumlarına girmiş. O Güvenpark’ta dolmuşuna binerken ben yürümeye devam ediyorum ama hala aklım romantik bir şey bulma çabasında. Ama başarısız oluyorum. Sonra diyorum ki kendime Aha, ne güzel. Her yer karlarla kaplı, bembeyaz. Daha romantik bir şey olabilir mi?  Sonra iç sesiminde  içindeki ses yüzeye çıkıyor, çığlık atıyor resmen. Gerizekalı, neresi güzel bu havanın? Bir yerlerim dondu senin yüzünden, yürü git evine, kendine de eziyet etme bana da. Romantik değilsin işte sen, hem olcan da ne olcak, sanki sana gül alacak biri varda sen beğenmiyon. Memlekette beyinsiz mi kalmadı da seninle yaşamımı sürdürüyorum ben ya! Acele et kızım, acele. Manyak manyak hareket etme…

  Tabi ben sonunda bu baya içteki sesimi dinlemeye karar veriyorum ve evin yolunu tutuyorum. Her yerde karşıma sarmaş dolaş bir insan çıkıyor. Yüzlerinde mutlu ifadeler. Sinirlerim iyice bozuluyor. Sonra tarihe bakıyorum, sevgililer günü yaklaşıyor.  Ne mutlu sana! diyor iç sesim. Daha içteki de Bu salak bu sevgililer günü gene yalnız diyor. İç-iç sesimden nefret ettiğime karar kılıyorum ve yürümeye devam ediyorum. Daha sonra sevgililer gününden de nefret ettiğimi fark ediyorum, soğukta elimi tutan birinin olmamasında da, benimle gülecek birinin olmamasında da… Sonra İçim kıskançlıkla doluyor ve iç-iç sesim sinir bozucu bir şarkı mırıldanmaya başlıyor. Sanki orada bir yerlerde, yanında bir sevgilisi varmış gibi davranıyor. Bana sevgililer gününde ne yapacaklarını detayla anlatmaya başlıyor, bende onu o gün, anlattığı tüm şeyler olurken katlettiğimi hayal ediyorum. Beni bir müddet rahatlatıyor bu hayal ama hemen sonra iç-iç sesim bana eziyet etmeyi yine başarıyor ve ben mutsuz bir şekilde eve gidiyorum.



Subscribe to Our Blog Updates!




Share this article!

4 yorum:

  1. hehehhee:d Bende parça parça cevap yazıcam.
    Şimdi şu üşüyen eller için yapılan sevgili eldivenleri var:D ha bi erkeği onları giymeye ikna etmekte ayrı bir marifet olsa gerek.. Ben yapamam, biliyorum, kendimle barışığım:D
    21 gün ne ya:) ben maksimum 12 saat dayandım onunda 11 saatinde uyuyodum. Her mesajda 'seni seviyorum' diyen biriyle de dah uzun çıkılmaz zaten:D fiziksel şiddete karşıyım, canım çok tatlıdır. duygusal anlamda güçlüyümdür, karşımdakine güvenebiliyorsam. Güvenemiyorsam zaten 'güle güle' Gerçekten de hizmette sınır tanımıyomuşsun bu arada:D
    Bence birlikte gülmedikçe sevgililiğin bir anlamı yok. Birlikte başka kızlardanda erkeklerden de konuşulabilir. Sevgilimin içinde gizli gizli düşünmesindense açık açık konuşalım. Ben de hoş bi çocuk gördüğümde dürtüp 'Analar neler doğuruyo' diyebilmeliyim.
    Birinin benle dalga geçmeden ilişki yürütmesi imkansız. Sakarımdır, şaşkınımdır. Tabi sınırı geçmeden. Şakayla küçümseme arasında ince bir çizgi var yani:D
    Ama benim sevgili görüşüm daha çok yakın arkadaşlıkla bağlantılı olduğu için, biriyle de arkadaş olduktan sonra sevgili olmak zor(imkansız!) olduğu için böyle sap sap takılıyorum. Ama dedim ya kendimle barışığım. Sadece iç-iç sesimle aram biraz bozuk, o da nerden girdiyse hayatıma...

    YanıtlaSil
  2. ya biraz ters olacak ama bence 21 ay olayı çok hoş, nazar değmesin bence :) ya herkesin romantizm anlayışı farklıdır bazıları karda yürümeyi sever, sen sevmeyebilirsin normal :D senin romantiklik anlayışın eğlenmekten yana belli film izlemek falan gibi :) inşallah ilerde aylarca çıktığın halde bıkmayacağın, romantizmi senin sevceğin şekilde gerçekleştiren birini bulursun, hak ediyosun da :):D

    YanıtlaSil
  3. ya bence de çok hoşta ben yapamam sorun orda işte:) Benimde romantik bulduğum şeyler var ama onlar çevremdeki şeyler değil, karşımdaki insanın yapabileceği şeyler:D Eğlenmekte şart tabi.. Dedim ya birbirini anlayabilmeli insan bu da arkadaş olmaktan geçiyor:D İnşallah, dershanede şu çocuk bana dikkat etmeye başlar, belki çıkmaya başlarız.. Aslında düşünüyorum da o zaman bırak ayları, haftaları; günleri saatleri hatta dakikaları saymaya başlarım:D romantiklik anlayışımı onu görmeye kadar indirgeyebilirim.. (Böyle garip davrandığıma bakma, bugün dershanem vardı da :D Aslında bu yazıyı yazdığımda da vardı, ama o gelmemişti ve onu hiç görmemenin verdiği hüzünle bu işe girişmiş olabilirim hehehe)

    YanıtlaSil
  4. Sevgili Cadenta, ilk mimimde seni mimledim! :)) http://birmegolamankiz.blogspot.com/2012/02/ilk-mim-heyecan.html

    YanıtlaSil

Return to top of page
Powered By Blogger | Design by Genesis Awesome | Blogger Template by Lord HTML